MeNü |
|
|
|
|
...:::Şiirler:::...
|
|
|
|
|
|
|
|
...:::Ozanlar:::...
|
|
|
|
|
|
...:::Aşıklar:::...
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
ADIN BATSIN

ADIN BATSIN
yüreğime bir gül çizdim kanlı yaş ile
yaktın beni küle döndüm dumana döndüm
nasıl edem nere gidem dertli baş ile
bilemedim teli kırık kemana dödüm
canım aldın, can evimden vurdun ya sen de
küstüm sana, faydası yok, geri dönsen de
sen de vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın
sen de vicdansız çıktın adın batsın
zaman ola devran döne sen de çekesin
yitiresin umudunu heder olasın
aşka düşe kahrolasın candan bıkasın
ömrün boyu bir kez olsun gülmeyesin
sen ki beni rezil ettin yedi cihanda
yalan oldum talan oldum senin sayende
sende vefasız çıktın, sende hayırsız çıktın
sen de vicdansız çıktın adın batsın
beni özleyince bir nehir yatağını bulsun
kor düşsün dağlarına, ceylanlar suya insin
sesime bakıp da ağlıyorum sanma
seni özleyince böyle olsun birazda
ayrılıversin yaprak dalından
insan sevdiğinden ayrılıversin
kan damarımdan can pazarından
adam baharından ayrılıversin
dağda dört mevsim erimeyen kar var ya
yokluğum öyle erimesin
sen de vefasız çıktın, sen de hayırsız çıktın
sen de vicdansız çıktın adın batsın
IBRAHIM SADRI
|
|
INSANIN GURBETLERI ICINDE
İNSANIN GURBETLERİ İÇİNDE
Gecesel bir yer altı sesiydi
kehanet fısıldaşmasındaydı kökler, kemikler;
açıkta lüfercilerin parıldayan
lüks'leri. Av vakti, o tedirgin
kaşılıklı bekleyiş; gövdemdi sanki
oltadan ışığın yalımına kapılan.
Yanılsamalar ve aldanışlar.
Beklediğim inmedi trenden
bir söylen olacaktı dönüşü;
kara büyülere çarpılmaya hazırdım
dönsündü yeter ki.
Oysa kıpırtısızdı istasyon;
öyleyse kırmızı bir mendille
kimdi el sallayan geçen akşam?
İnsanın gurbetleri içinde;
sürgün yeri bu yüzden tanıdık
ayrıldığı günkü gibi dönüyor kişi.
Gide gide, yata yata bitmeyen
yol değil, zindan değil;
bedenin ve kırılgan sözlerin
bahçıvanın budadığı dalın
suladığı fidanın içinden geçen
o karanlık menzil.
Ezberimde tüm zulümler
belleği öyle beslemez
çünkü aşklar.
Sevgililer! Bazılarınızı unuttum
burnumda tütüyor bazınızın kokusu.
Terk edilmenin acısı dinliyor, aldatılış
gülümsetiyor: parmakların arasında
buruşturduğum hercai menekşenin
o tuhaf hışırtısı.
Vahşet vahşetle açıklanmalı.
Tazeyken yanık et kokusu
kılınabilir mi beş vakit namaz?
Hangi kösnü, hangi düş, hangi dua
unutturabilir toplu mezarları?
Kardeşler! Çoktan verdim
vereceğim filizi. Gittim gideceğim
yerlere; döneceğim yerlerden
döndüm. Yol alırken değiştirdi
görüntüleri, biçimleri, çelik
keskisi zamanın ve güzergâhın.
Kazınıyor anılar, bir gül
sesiyle birbirinin üstüne;
son eskinin, artık unutulmuşun
bir yorumu en yakın katmandaki
yara gibi taze anı.
Anımsadıkça bilecek insan
neyi unutmaması gerektiğini.
|
|
KARISIK SIIRLER
« Önceki | Sonraki »

Uzun Bir
Uzun bir yola benziyor aşkımız, kıyısında
biri durgun biri çalkantılı iki deniz
uzun bir yola benziyor aşkımız, esasında
yol alsak da yolcu falan değiliz
Öylece oturuyoruz ayın altında
yol akıyor, ağaçlar esiyor, biz bakıyoruz
öylece oturuyoruz, güneş şimdi tahtında
bakıyorum eylüldü, bakıyorsun temmuz
Her birini bir yerlerden tanıyoruz
kuşkucu neşe, sabırlı kasvet ve acımız
her birini bizden biri sanıyoruz
ayrılmak ev sahibi, kavuşmak kiracımız
Biri arada bir uğrar, diğeri ayrılmaz evimizden
kimseyi suçladığım yok, onları biz çağırmıştık
biri arada bir uğrar, biri ayrılmaz peşimizden
bırakalım gitsinler ya da bıraksınlar gidelim artık.


Ben Sokak Çocuğuyum
şu dört direkli köprünün altında
açmışım gözlerimi
sahipsiz
rüzgar sarmış kundağımı
yağmurla beslenmişim
adımı insanlar koymuş
benden habersiz
benimsemişim
serseri derler, hırsız derler
.... derler, anlamam da
alınmam da
hiç fiyakalı dolaşmadım sokaklarda
marka satmadım
gökyüzü yorganım oldu hep
dirseğim yastık
alışkınım; kara, yağmura, soğuğa
üşümem
sıcak dokunur bana
özlemem, hiç tanımadığım hisleri
istemem varlığını bilmediğim şeyleri
kıskanmam hiç kimseyi
özenmem
halbuki bilmez kimse
kendilerinden şanslı olduğumu
daha özgür
ve daha zengin
şu deniz herkesten çok benimdir
arkasındaki orman da
bütün sokaklar benimdir herkesten çok
her simitçi biraz bana çalışır
aslında her çocuktan daha çocuğum
canım hiç sıkılmaz buralarda
en sevdiğim oyundur
köşe kapmaca
yalnız da değilimdir
yüzlerce kardeşim var
benim gibi, bana benzer
kimse ayırt edemez bizi
birbirimizden
geceleri toplanmaya başlarız
el ayak çekildikten sonra
konuşuruz, güleriz, dertleşiriz
biraz farklı olsa da
herkes kadar biz de umut besleriz
hayallerimiz de vardır
ayın dolaştığı yerlerde
herkes kadar okumuşluğum da vardır
her tip insandan bir harf öğrendim
insanları en iyi ben tanırım
okuldan, öğretmenden anlamam ama
bu sokakların mektebini bitirdim
bana lazım olanı öğrendim
herkes kadar insanım da galiba
herkes kadar ben de bazen ağlarım
kafam da var, kalbim de
severim de, düşünürüm de
yalnız ben sokak çocuğuyum
sokaklarda yaşamak tek suçum
bir gün ben de gideceğim buralardan
herkes gibi
yalnız biraz sessizce
kimseler anlamadan
cenazem omuzlar üzerinde gitmeyecek
belki
belediye kaldıracak gürültüsüzce
ağlayanlar olmayacak başucumda
bir hayırsever uğramazsa geçerken
mezarım da çorak kalacak sonunda
benim gibi
içimizden kimin gittiği
fark edilmeden
biri alacaktır yerimi
vakit geçmeden
evet, ben sokak çocuğuyum
bu sokaklarda ne ilk
ne de sonuncuyum
|
|
Reşide Sarıkavak
|

*Seni Sana Terk Ediyorum
geceler telaşla koşuyordu gölgeme
bir gece kuşu daha uçuyordu avuçlarından
yırtıyordu gecenin karanlığını baykuş sesleri
arz inliyordu yıldızların aksine
en sade suretini koyup çıkınıma /sırtıma atıp
seni sana terk ediyorum...
bozkırın koynunda deli dolu at süren ben
dökülen eylüllere soktum gökyüzünün maviliğini
ayın dolmuş haliydi son durağım
içimdeki trenler çoktan devrildi, vagonlar darmadağın
çatlamış dudağımı şiirlerle ıslatıp
seni sana terk ediyorum...
kanıyor ayak uçlarım dilime inat
kaçırıyorum bakışlarımı alev küresinden
bıçaklar kaygan zeminlerde bilenirken
geceye sızan birkaç damla kan
gözlerimden yüreğime sessizce akan
en şiddetli zehri acılarıma katıp
seni sana terk ediyorum...
kaldırım taşlarında uyuttuğum düşleri
bir atımlık barut kokan sabrımı
gün görmemiş hayâllerime vuruyorum
tütsüye mahkûm petekten oğul almak
zırdeli şafaklara ağlamak
bana mı düştü yar
sabahla gidiyorum, balımı peteklere satıp
seni sana terk ediyorum...
kaç kalibreydi boynumdan vurduğun söz
sahi ceylanlar neden hep boynundan vurulur
gölgem kan kaybından ölmekte
kırılan bir kalemin hesabı mı yapılır
sevdam yüreğimde musallaya yatıp
seni sana terk ediyorum...
Stüdyo: Studıo FX
Mix-Editing: Semih Yücel Yücetürk

Dokunamam ki...!
boz bulanık bir hayat
kar altında
avuçlarıma demir ayazı düşüren
gizli intiharlar saklıyorum
yaşanamamışlıkları ayıklayan
ve boğan içimin dehlizlerinde
belki bir kaçış...
soyunarak sürgüne kendimden
gitmek ömrümün arka sokaklarına
bu bendeki göçebe ıssızlığı
kimliksiz adreslerde
kara yazgıdır o küçük dünyama
yalnızlığı ölümsüz kılan
yarası saklı düşlerim
ördü ömrümün ağlarını acıyla
yaralarım demlendi
kül rengi mahzenlerde
yitik mutluluklar diyarında
anılarımı iklimsiz mevsimlere
tutkularımı gölgelerin kanadına
sesimi...
gecelerin alaca karanlığına gömdüm
döküldü kızıl gözlerimden
her biri çiy tanesi umutlarım
şimdi üşüyorlar bir yerlerde
zemheridir bedenim
dokunamam ki...
yazdım adımı kumlara
dalgaları bekliyorum
gitmelere çeyrek var
haydi...

Vuslatsız Geceler
duy sevgili
o saatlerde nükseder gamlı hallerim
kaybederim senden yana ne varsa
kimi ağlar, kimi sızlar
ve zamanı parçalayan gözlerim
yorgun umutlarla geceye sızar
imkanı yok tesellinin
sen o kadranı bozuk saatlerde
vuslatsız aşıkların dilindeki şarkı
düşünce gecenin alnına
hasret perdeleri, pencerelerde kat kat
adını haykırsam göklere neye yarar
o garip
o soğuk sızı iner yüreğime
bir tutam hüzün dökülür sürmelerime
yaslarıma kederlerime
büker boynunu saksıdaki menekşe
hasret dokurum gecenin tezgahlarında
düşünce hayalin gözlerimden
bahar mı, hazan mı bilinmez
bu yürek yaralanır hey yar
dökülmez avuçlarıma ne ay ne yıldız
yokluğun kadar
sabah olmuş güneş doğmuş neye yarar
sensizlik sürgünüm olur
götürür beni sevda kıran rüzgarlar
duy sevgili
böyle kaç mevsim geçti
kara yazgılı kaderin ellerinden
mutluluk geç kaldı, ayrılık daha tez
vuruldum
kırk yerimden dağıldım
böyle kaç kez…
düşlerim gecenin tutsağında
saatlerse hep sensizliği vurdu
bir yanımda dilsiz kapım
bir yanımda yorgun yatağım
gözlerimdeyse o deli sevda
ne gecelerde buldum seni,
ne gündüzlerde
an geldi sustum
zemheri vurgunu dudaklarımdaki
hasret kurşunuyla kendimi vurdum
yoksun.
|


|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 431 ziyaretçi (3540 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|